TÜİK’in Şubat ayı başında açıkladığı veriler, üzerinde hepimizin hassiyetle düşünmesi gereken bilgilerle dolu. Sözgelimi 0-14 yaş arasındaki genç ve çocuklarımızın nüfus içindeki payı son 11 yılda %3 düşüşle % 23,39’a gerilemiş durumda. Bu oranın 1990 yılında yüzde 35 olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Keza, çalışma çağı olarak adlandırılan 15-64 yaş arasındaki vatandaşların oranı da son iki yıldır düşüyor. Ve 65 yaş üzeri yaşlı nüfusun payı, son 11 yılda %1,68 artarak %8,76’ya ulaşıyor. Yine 1990 yılıyla kıyaslarsak, 29 yıl önce bu yaş aralığındaki insanlarımız toplam nüfusun %4,28’ini oluşturuyordu. Yani bugünkü oranın yarısından daha azdı.
Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta “en az üç çocuk” diye diretiyor ama vatandaşın kendisine kulak asmadığı rakamlardan çok açık şekilde anlaşılıyor.
Son 11 yılda ülkenin nüfusu %16,18 oranında artarken, 0-14 yaş arası nüfusun artış oranı %2,91’de kalıyor. Buna karşılık 65 yaş üstündeki yaşlı nüfusu %43,72 gibi akıl almaz oranda artıyor. Yaşlı nüfus artış hızının toplam nüfus artış hızının 2,7; genç nüfus artış hızının 15 katı üzerinde olduğunu da kayda geçirelim…
Bir başka ilginçlik de yaşlı ve genç bağımlılık oralarında, işsizliğin de tetiklediği akıl almaz artışta yaşanıyor.
0-14 yaş grubunun çalışma çağındaki 15-64 yaş grubuna oranı ile hesaplanan genç bağımlılık oranı, son 11 yılda 5.23 puan azalarak yüzde 34.48’e indi. Bu sonuca ulaşmamızda genç nüfus payındaki düşüşün etkisi kuşkusuz çok büyük.
Yaşlı bağımlılık oranı ise aynı dönemde 2.27 puan artarak yüzde 12.92’ye çıkıyor. Toplam bağımlılık oranında son 2 yılda ortaya çıkan artışın iki temel sebebi; çalışma çağındaki nüfusun azalması ve yaşlı nüfus oranındaki artış…
// ÜÇ KİŞİDEN İKİSİ YATIYOR
Ve istihdam rakamları…
2018 yılı sonu itibarıyla Türkiye’ de nüfusun %67.84’ü çalışma çağında olmasına karşın bunların ancak %47.5’i istihdam ediliyor.
Bu oranları toplam nüfusa oranladığımızda, 82 milyonluk Türkiye’de çalışanların oranının yaklaşık %32 olduğu anlaşılıyor. Daha özet anlatımla, ülkemizdeki her üç vatandaşın ikisi yatıyor, biri çalışıyor…
2018 yılı sonu itibarıyla Türkiye’ de nüfusun %67.84’ü çalışma çağında olmasına karşın bunların ancak %47.5’i istihdam ediliyor.
Bu oranları toplam nüfusa oranladığımızda, 82 milyonluk Türkiye’de çalışanların oranının yaklaşık %32 olduğu anlaşılıyor. Daha özet anlatımla, ülkemizdeki her üç vatandaşın ikisi yatıyor, biri çalışıyor…
Manzaraya bakınca sosyal güvenlik açıklarının daha uzun yıllar artarak süreceğini, kamu bütçesinin bu açıkları kapatmak için daha fazla borçlanacağını kestirmek güç değil…
Ancak bundan çok daha kritik ve yapısal bir sorunumuz var:
Türkiye, giderek yaşlanan ve üretim ilişkilerinin dışında kalmış insanlarına hızla iş ve aş yaratmak zorunda. Aldıkları eğitim dünya standartlarının ve kalitesinin çok gerisinde kalan bu nüfusun, 20 yıl sonra neler yaşayacağını ve yaşatacağını tahmin edebiliyor musunuz?
Türkiye, giderek yaşlanan ve üretim ilişkilerinin dışında kalmış insanlarına hızla iş ve aş yaratmak zorunda. Aldıkları eğitim dünya standartlarının ve kalitesinin çok gerisinde kalan bu nüfusun, 20 yıl sonra neler yaşayacağını ve yaşatacağını tahmin edebiliyor musunuz?
// SORUN VE ÇÖZÜM YAPISAL
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, sanayisi gelişmiş ülkeler olması elbette tesadüf değil. Sürdürülebilir istihdamın anahtarının sanayileşme olduğunu, Türkiye’nin Gayrı Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH) içinde imalat sanayisinin payının hızla gerilediğini söylüyoruz pek çok kez…
Yüzde 12 seviyesinde olan işsizliğe çözüm bulmak istiyorsak; her yıl iş gücüne yeni katılan yaklaşık 1 Milyon gencimize iş sağlamak istiyorsak; döviz ihtiyacı için yüksek faizle borçlanmak yerine bu ihtiyacı ihracat yaparak karşılamak zorundaysak; sürdürülebilir ve sürekli bir büyüme sağlamak istiyorsak, tek çaremiz üretim…
Devletin dev sanayi tesislerini satıp manavlığa soyunmasını, problemi hep kendi dışındaki dinamiklerde aramasını gördükçe; yapısal sorunlara yapısal çözümlerle ulaşma ümidimiz giderek kayboluyor…