“POST TRUTH”
AKIL DIŞILIKLARI HALKA “GERÇEK” OLARAK YUTTURMA SANATI
“Post-Truth” dünya siyaset sosyolojisi ilteratüründe adı daha sık anılmaya başlayan bir kavram. Türkçeye “post gerçeklik” olarak çevrilen bu kavramı ilk kez Tarihçi dostum Sait Kaya’dan işitmiştim.
“Nesnel gerçeklerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu” olarak tanımlanıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 yılındaki seçim kampanyasını yöneten iletişim stratejistlerinin ustalıkla kullandıkları bir metod bu.
Gerçekler yerine, tamamen duygusal iddialarla halkın bakış açısını yönlendiren bir algı yönetiminden bahsediyorum. Trump’ı da hiç hesapta yokken seçim galibiyetine taşıyan bir yaklaşım post-truth…
En kritik kararlarını bile Twitter’dan duyurarak, diplomasi ve siyaset kurallarını yerle bir eden Trump’ın “deli numarası” yaptığını ya da gerçekten deli olduğunu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Çok hesaplı, planlı ve öngörülebilir sonuçları büyük oranda saptanan bir strateji ile karşı karşıyayız. 1954’den bugüne her yıl büyük bir gizlilik içinde yapılan, katılımcılarının tek satır bilgi vermediği Bilderberg Toplantısı’nın bu yılki konu başlıkları arasında “post-truth” başlığının yer alması da elbette tesadüf değil. Dünyanın siyaset ve finans gücünü elinde tutan, dev şirketleri yöneten insanların buluşma noktası olan Bilderberg’de bu konu gündemin ilk sıralarında yer alıyorsa, kulak kabartmakta yarar var.
// HASTALIK DÜNYAYI SARIYOR
Türkiye’de üzerinde çok az kalem oynatılan “post gerçeklik”, dünya siyasetinde sıklıkla kullanılıyor ve felakete varan sonuçlar doğuruyor.
Kaynağı belirsiz ya da manipüle edilmiş haberler sosyal medyada sıklıkla paylaşıldıkça; gerçek ile yalan arasındaki o ince çizgi giderek görünmez hâle geliyor. Sosyal medyada kaynağına dikkat etmeksizin yapılan paylaşımlar, çoğu insanları mahcup duruma düşürüyor. Bu hastalık giderek yaygınalaşıyor ve toplum kesimleri arasındaki düşmanlıklar ve bölünmeler iyice keskin hale geliyor. Kişiler arasında hoşgörü kalmadığı gibi, katılmadığı fikirleri dinleme erdemi de tarumar oluyor.
Yani iş sadece bilgi kirliliği yaymak ya da algı yönetimi yapmak değil.
Yani iş sadece bilgi kirliliği yaymak ya da algı yönetimi yapmak değil.
// DOLARA BAKIŞTA ÇARPIKLIK
Size somut bir örnek…
Dolar kurunun 7 TL’ nin, Euro kurunun 8 TL’ nin üstüne yükseldiğini gördük. Türk ekonomisi için pek çok kez değindiğimiz risk parametreleri daha belirginleşirken; Merkez Bankası’nın tutumu, ekonomik göstergelerde yaşanan hızlı bozulma, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaşananları değerlendirme şekli, ABD ile yaşanan Rahip Brunson gerginliği üst üste geldi.
Sosyal medyada siyasi iradeyi destekleyen ya da eleştiren milyonlarca paylaşım yapıldı. Destekler tutum takınanların yaklaşımlarını, savunularını, akıl yürütmelerini çok dikkatlice izledim. Koca koca insanlar, akıl almaz saçmalıkları ciddiye alıp yorumlarına konu ederken, karşı görüşte olanları dinlemek dahi istemiyorladı. Hakaret ve küfür cümleleri yağmur gibi yağıyor, karpuz gibi ikiye bölünen toplum, korkutucu bir hızla birbirinden uzaklaşıyordu.
Sözgelimi televizyon programlarında ekonomi üzerine ahkam kesen bir yazar; “Türk piyasalarının kapalı olduğu, insanların uykuda olduğu gece 02.00’de Dolar bir anda %10 artıyor. Bu düpedüz siyasi bir operasyon. Ekonomist olmaya gerek yok.” diye tweet atabiliyor. Bunu yazabilen gazetecinin dünyadaki zaman diliminden, bahsettiği saatte Asya piyasalarının açıldığından haberi olmaması mükün değil.
Peki neden böyle bir saçmalığı yapıyor?
Çünkü bu zırvaya inanacak on binlerce, belki de milyonlarca insanın olduğunu biliyor.
Çünkü bu zırvaya inanacak on binlerce, belki de milyonlarca insanın olduğunu biliyor.
İşte size post-truth’un pratikteki uygulaması… ve ortada dikkat çeken bir “başarı” yaşanıyor. Gerçek ile yalan, yorum ile saçlamalama, cehalet ile akıl dışılık birbirine karışıyor. Bu kafakarışıklığı toplumların siyasi ve ekonomik tercihlerini de etkileyecek sonuçlar yaratıyor.
Deli saçması önermeleri ciddiye alarak inanan ve başkalarını da inandırmaya çalışanlarla, onlara hakaret eden ve duymak dahi istemeyen insanların anlamsız atışmaları arasında hakikatın izleri kaybolup gidiyor.
Dünya; doğruların, gerçeklerin, olguların önemini yitirdiği; söylenene ya da dayatılana inanıldığı bir dönemi yaşıyor…
Ve bu durum tesadüf değil, planlı bir stratejinin arka odasında saklanıyor.
Ve bu durum tesadüf değil, planlı bir stratejinin arka odasında saklanıyor.